Anasayfa » Deneme » Aç Kapıyı…
Siyah Arka Plan Beyaz Arka Plan
Son günlerde içimde bir iyimserlik tohumu ekilmiş gibi hissediyorum… Yanlış zamanda doğru bir eylem olarak bu tohumu topraktan çıkana kadar sulamayı düşünüyorum. Ancak bir işin başına gelebilecek her kötü olayı önceden düşünüp ona göre plan yapmamı engelleyebilecek bir tohum olması ise biraz canımı sıkmıyor değil…
Her sene 29 Ekim’in arifesinde bu şekilde bir hissiyatım olurdu ve bu sene severek çalıştığım iş yerimden ayrılmaya karar vermemle birlikte içimde biraz burukluk olacağını düşünüyordum ama nedense öyle olmadı… Ekonomik anlamda Türkiye’nin bugüne kadar başına gelmiş en planlı ekonomik buhranın orta yerinde neden iyimser olduğum hususunda inanın hiç bir çıkarımda bulunamıyorum. Hele ki teknik olarak işsizken…
Her gün onlarca insan birbirine kıyarken, Müge Anlı vb. programlarda evladını öldüren, akrabalarına saldıran insanların sayısındaki artışı gördükçe, bu iyimserliğin beni içinden çıkılmaz bir umutsuzluğa sokmasından da çok korkuyorum. Ne idüğü belirsiz bir umut peydahlanıyor içimde… Güçsüzleştiriyor gibi bir hissiyat… Zorluyor…
Kısa bir hikaye ile derdimi anlatayım;
Uzun zaman önce bir çiftçi yaşarmış, çiftçinin 1 kızı 3’de oğlu varmış. Çiftçinin hayatı gel zaman git zaman ekinleri ile müstesna bir yaşamdan ibaretmiş. Ta ki oğullarından biri bir hastalığa tutulana dek… Çaresini aramadıkları yer kalmamış, ellerinde avuçlarında ne varsa oğulları için harcamışlar ama bir sonuca ulaşamıyorlarmış. Çocukları babalarının bu halini gördükçe bir yandan üzülüyor bir yandan da çaresiz bir hastalığın peşinde bu kadar harap olmasına yürekleri dayanmıyormuş. Babalarına senin elinden bir şey gelmez, Allah’ın takdiri demişler. Ama baba Allah inancına rağmen çocuğundan vazgeçmeye gönlü razı gelmiyormuş ve soluduğu her nefesi bu hastalığın şifası peşinde harcamaya karar vermiş. Yollara düşmüş, diyarlar aşmış… Zaman geçtikçe evden kötü haber gelecek korkusu da artmaya devam etmiş tabi… Sonunda çareyi bulmuş bulmasına ama iş işten geçmiş, oğlunu bu amansız hastalık yüzünden kaybettiği gün anlamış hatasını ama nafile… Giden gitmiş, kalanlar ise gidenin hastalığı yüzünden harap olmuş. Bir inat uğruna, bir inkar uğruna… İlacı kendinde olan bir hastalığı diyar diyar arasan ne fayda?
Sonu olmayan bu hikayede hastalığın adına ne derseniz deyin aslolan ilk önce hastalığının farkında olmaktır! Kabullenmektir!
Kıssadan hisse; zaman hem inatçı bir doktor hem de amansız bir cellat! Sen onu kendi haddine kullanmayı becerebilirsen sana büyük zenginlikler sunabilirken kendi kendini iyileştirme bilincine sahip değilsen her şey boş bir çabadan ibaret oluyor. İşte iyimserlik tohumlarını ta derinlerden hayata çekecek olan da zamanı lehimize kullanma becerimizden geçiyor.  İnat etmeden, inkar etmeden; mevcut durumu net bir şekilde anlayıp, çözülmesi gereken problemleri veya engel olabilecek durumları bilerek bir gün dahi ara vermeden içinizdeki tüm tohumları sulamaya devam etmemiz gerekiyor. Yoksa çiftçinin düştüğü duruma düşmemiz işten bile değil! Anlamadan, bilmeden ve gerçek şifanın nereden geleceğini görmeden boşu boşuna bir yorgunluk…
Umut insanı öldürür ama gerçekleri kendi lehimize kullanabilmek etrafımızdaki herkesi yaşatacaktır! Bu cümleden umut etmeyi bırakın gibi bir anlam çıkarmamanızı rica ederim, elbette umut edin ama daha derin bir bilinç ile umut edilecek koşulları arttırın. Mutluluğunuz için, geleceğiniz için doğru adımları atın.
Dün gördüğüm çok güzel bir sözü de konuyla ilişkisinden dolayı buraya not olarak bırakıyorum;
“Eğer kaybetmeyeceğinizi bilseydiniz ne yapmaya cüret ederdiniz?” (What would you attempt to do if you knew you would not fail?)
Tüm mesele bu işte…
Önce kendini bil, tanı ve cüret et!
Seni sen olmaktan alıkoyan ne varsa hepsini terket ve en nihayetinde haddini bilme!
Haddini bilmek kaybedenlere bahşedilmiş bir hastalıktır, sakın! Bir an bile haddini bilme!
Diğer Yazılarım:
pocket watch lot

Nereye Zaman Nereye?

Özgürlük için bir ömür dirsek çürüttüğümüz mesaili işlerimizin kıymetini bilmeliyiz elbette, ancak hayatın sadece bu işlerden kazandığımız gelirden…

Sevgili Günlük!

Küçüklüğümde günlük tutanlara öyle özenirdim öyle özenirdim ki dönüp kendi hayatıma sanki bir hiçmiş gibi bakmama vesile olacak…