Uzun süredir ekonomik bozulma, alım gücünün düşmesi ve politik problemler arasında gidip gelen bir dünyaya uyanıyoruz. Covid bitti, normale dönüyoruz derken dünya tabiri caizse direkten döndü ve tekrar saha içinde paslaşmaya devam ediyor. Üstelik top gol atabilmek için gereken mesafeden, yani kaleden çok uzakta!
Euronews’in aşağıdaki videosu Enflasyon ile ilgili çok güzel bir özetten oluşuyor, ve içinde bulunduğumuz durumun çözümü için kimin ne yapması gerektiğini basit hali ile anlatıyor.
Bu noktada enflasyonun tanımını yapmaya gerek kalmadığı aşikar, ancak Türkiye’de yaşanan enflasyonun hangi kategoride olduğunu ve neden hakkıyla mücadele edilemediğini anlamamız gerekiyor.
Daha önce benzer konularda yazılarım için Gıda Enflasyonu ve OECD Ortalamaları ve Enflasyon ve Erken Seçim Hesapları okumanızı tavsiye ederim.
Dönelim konumuza; Türkiye’de ne yazık ki hem talep enflasyonu hem de maliyet enflasyonu bir arada yaşanıyor. Her ikisini de açıklayalım.
Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın tanımlamaları ile;
TCMB: Talep enflasyonu; mal ve hizmet arzının, toplam talebin artış hızına ayak uyduramaması hâlinde ortaya çıkar. Bu gibi durumlarla, genellikle ekonominin toparlanma sürecine girdiği ve işsizlik oranlarında azalma yaşandığı dönemlerde karşılaşılır.
Kısaca araya girmem gerekirse bizim için durum; faizi düşük tutarak insanların taleplerinin artmasına vesile olan sözüm ona Ortodoks ekonomi politikasının sonucunda fiyatların artmasıdır!
TCMB: Maliyet enflasyonu, petrol ve gıda gibi emtia fiyatlarının yükselmesi veya doğal afetler gibi nedenlerle üretim maliyetlerinde artış yaşanması sonucunda ortaya çıkar. Bu tür durumlarda, toplam arz azalır ve akabinde fiyatların genel seviyesinde yükselme yaşanır.
Maliyet tarafında ise aslında kontrolümüzde olmayan koşullardan dolayı fiyatın artmasıdır, ancak bizde durum ne yazık ki doların artması akabinde maliyetlerin artması olarak özetleyebiliriz.
Son günlerde petrolün düşüşü ile birlikte Türkiye risk priminde yaşanan geri çekilme konuya net bir örnek olacaktır. İki tablodaki benzerliklere dikkat etmenizi rica ederim. Riskler arttıkça enflasyon artacak, ekonomik bozulma derinleşecektir!
Kısaca; Türkiye’nin dünya ülkelerinden farklı olarak her iki enflasyonu da derinden yaşıyor olmasının sebebi açık bir şekilde bilimden uzak ekonomi politikaları ile yönetiliyor olmaktır. Çözümü de bilime dönüş yapılarak, siyasi söylemlerde ılımlı olunması ve doların olması gereken yere çekilmesi yönünde çalışmalar yapılmasıdır.
Üstüne üstlük birde 3. tür olan yerleşik enflasyona doğru gidilen bir sürecin oyuncuları olarak Türkiye’nin bir an evvel doğru adımları atıyor olması gerekiyor! Aksi taktirde Venezüella’dan farkımız kalmayacak!
Yerleşik enflasyon; insanların mevcut enflasyonun gelecekte de bu şekilde devam edeceğini beklemeleri ve mevcut durumlarını aynen sürdürebilmek için fiyatlarını, ücretlerini ya da sundukları mal veya hizmetten elde ettikleri bedelleri bekledikleri enflasyona göre arttırmaya yönelmeleriyle ortaya çıkar.
Son olarak McKinsey’in yayınladığı Enflasyon makalesini de okumanızı tavsiye ederim. Bu kısa makaleden maliyet enflasyonunun ve dünyaya etkilerini net olarak görebilirsiniz.
Bu makalenin en önemli kısmı 2021-23 yılları arasında Gayri Safi Hasılada yaşanacak düşüş projeksiyonlarını göstermesi açısından önemli, şöyle ki Türkiye’nin talep bazlı enflasyonun da getirmiş olduğu fiyat artışları ile suni olarak yaşadığı büyüme oranları 2023 yılında düşüşe geçeği tahmin ediliyor. 2022 yılında halkın yaşadığı eziyetin artarak devam edeceği gerçeği ile yüzleşeceğimiz bir 2023 yılı ne yazık ki kapıda bizi bekliyor.
Yazılarımı paylaşarak daha çok insana ulaşması konusunda yardımcı olursanız sevinirim, Facebook, Twitter ve Instagram hesaplarımı da takip için sizleri bekliyorum…